GAVS VELİ-ÜL AZAM ABDULLAH HAZRETLERİ ''KS.''
  R) CİHAT NEDİR ?
 

            Cihat; Arapça cehede, mazi fiil kökünden türemiş bir kelime olup mücadele etmek anlamında kullanılır. Dinî ıstlahta cihat, Allah rızası için nefisle, şeytanla ve kafirler ile mücadele etmek anlamına gelir. Bu da iki şekilde olur. Birincisi Allah için nefis ve şeytanla mücadele etmektir ki buna, Peygamberimiz(aleysissalatü vesselam) “büyük cihattır” buyurmuştur. İkincisi ise Allah için düşmana karşı dinini ve vatanını iç ve dış düşmanlara karşı savunmaktır.
            Cihâdı savaştan ibaret görmek, hakîkati ifâde etmediği gibi cihâdın Kur’ân ve Sünnet’te verilen mânâ ve muhtevâsı bakımından da eksik ve yanlıştır. “Gayret etmek, çalışmak” gibi mânâlara gelen cihâd; kalp, dil, el, mal, can, kültür, ekonomi, silâh gibi her türlü vâsıta ile yapılabilir.İslâm, insanların daha çok samîmî bir kalp ve tatlı bir dille cihâd etmesini ister. Bu vazifeyi deruhte edenlere, Kur’ân-ı Kerîm’de yumuşak ve belîğ ifâdeler kullanmaları tavsiye edilir. (قَوْلًا لَيِّنًا، قَوْلًا بَلِيغًا) Gönüllerin Cenâb-ı Hak ile buluşarak ihyâ edilebilmesi için mü’minlerin mallarıyla ve canlarıyla gayret göstermesi emredilir.İslâm sulhü esas alır. Bunun en büyük delili şudur: Kur’ân-ı Kerîm, müslümanlar aleyhine çok ağır şartlar ihtivâ eden Hudeybiye Sulhü’ne “Feth-i Mübîn: Apaçık bir fetih” ismini vermiştir. Ve bu “Fetih”, Kur’ân-ı Kerîm’deki sûrelerden birinin ismi olmuştur.
            Peygamber Efendimiz’in yaptığı savaşlar hep müdâfaa harbidir. Ya müslümanlara karşı yapılan saldırıları püskürtmek ya da istihbaratla tespit edilen saldırı hazırlıklarını bozmak için yapılmıştır. İlk büyük savaşın yapıldığı Bedir’e giden Peygamber Efendimiz’in niyeti harp değildi. Hicret eden müslümanların gasp edilen mallarıyla zenginleşen ve kazancıyla yine müslümanların aleyhine ordu hazırlanacak olan bir kervanı durdurmaktı. Kervan yol değiştirerek kurtuldu. Ancak Mekke’den çıkıp 400 kilometre yol gelerek tâ Medîne yakınlarına mevzilenen müşrik ordusu, defalarca teklif edilen sulhü kabul etmeyince mecbûren harbe girildi ve zaferle çıkıldı. (Vâkıdî, I, 61-65)
            Uhud ve Hendek, Medîne’nin dibinde yapılan savaşlardır. Müşrikler saldırgan bir tavır içindeydi. Müslümanların kökünü kazımak için Medîne’nin üzerine sağdan soldan ordular yığıyorlardı. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- ise Medîne’de müdâfaa harbi yapıyordu. Üstelik Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, şehrin çevresine hendek kazdırarak can kaybını sıfıra indirdi.Mûte ve Tebük, şehîd edilen elçinin hakkını almak ve saldırıya hazırlanan düşmanı bertarâf etmek için yapılmıştır. Hattâ Tebük’te herhangi bir çatışmaya girilmemiş, birtakım anlaşmalar yapıldıktan sonra dönülmüştür.
            Mekke’nin fethi, müşriklerin anlaşmaya ihânet etmeleri neticesinde gerçekleşmiştir. Bir de hicret eden müslümanların gasp edilmiş haklarının geri alınmasıdır. Bu, târihte eşine rastlanması mümkün olmayan bir sulh hareketi ve gönüllerin fethidir. Zira fethedilen şehirde ne yağma yapılmış, ne insanları öldürülmüş veya sürgün edilmiş, ne intikam alınmış, ne de kan dâvâsı güdülmüştür. Bilâkis hepsi, senelerce süren zulümlerine rağmen karşılıksız affedilmiştir.Efendimiz’in diğer savaşları da bu şekilde saldıran veya saldırıya hazırlanan düşmanı durdurmak için yapılmıştır.Müslümanlar, sulh için gösterdikleri bütün gayretlere rağmen düşmanla savaşmak mecbûriyetinde kaldıklarında ise belli bir hukuk dâhilinde hareket ederler. Çocuklara, kadınlara, yaşlılara, din adamlarına, savaşla alâkası olmayan işçilere, mâbetlere, hayvanlara, ağaçlara dokunmazlar. Sadece savaşan askerlere karşı silâh kullanırlar. Bununla birlikte onlara da işkence etmezler. ( Gavs Veli-ül Azam Abdullah Hz. 'KS.' )
 
 
  Bugün 70 ziyaretçi (79 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol