GAVS VELİ-ÜL AZAM ABDULLAH HAZRETLERİ ''KS.''
  RABBİMİZİN SIFATLARI
 

             Kelamcılar ortaya çıkmadan önce ne Allah'ın sıfatları konusu biliniyordu ne de herhangi bir araştırmada izine rastlanmıştı. Kur'an-ı Kerim'de ve hadisi şeriflerde de Allah'ın sıfatları şeklinde bir ifade geçmedi. Herhangi bir Sahabenin Allah'ın sıfatları kelimesini kullandığı veya Allah'ın sıfatları hakkında konuştuklarına da rastlanılmadı. Kelamcıların Kur'an-ı Kerimde geçtiğini söyledikleri Allah'ın sıfatlarını Kur'an'ın ışığı altında şu ayeti kerimelerin doğrultusunda anlamak gerekir. 
          Aynı konuda Ehl-i Sünnetin görüşü şöyledir: Allah Sübhanehu ve Teâla zatı ile kaimdir ve ezeli sıfatları vardır. Sıfatlar, "Ne Allah'tır ne de Allah'tan başkadır" Allah'ın sıfatlarının olması ise, O'nun, alim, diri ve kadir olmasıyla sabittir. İlim, hayat, kudret ve bunların dışındaki sıfatların hepsinin vacibu'l vücut (varlığı zorunlu, kendiliğinden olan) mefhumuna ilave bir anlama delalet ettiği malumdur. Yoksa bütün lafızlar eşanlamlı lafızlar değildir. Bu nedenle Mutezilenin dediği gibi, O alimdir fakat onun ilmi yoktur, O kadirdir fakat O'nun gücü yoktur şeklinde söylemek mümkün değildir. Bu açıkca imkânsız bir şeydir. Bu söz, "siyahta karalık yoktur" sözümüze benzer. O'nun ilminin, kudretinin ve diğer sıfatlarının isbatı hakkında nasslar konuşmaktadır. Yalnızca alim ve kadir olarak isimlendirilmesi değil, mükemmel fiillerin ortaya çıkması da O'nun ilminin ve kudretinin varlığına delalet etmektedir. Allahu Teâlanın sıfatlarının ezeli olmasına gelince:
       Sonradan olanların varlığının O'nun zatı ile kaim olması imkânsızdır. Zira kadim ve ezelinin sonradan olan ile kaim olması muhaldir. Allahu Teâla'nın zatı ile kaim olmasına gelince:
        Bu, varlık için zaruri olan şeylerdendir. Çünkü kendisiyle var olduğu şey olmadan bir şeyin sıfatının anlamı yoktur. Bilinenle sıfatlandığında ise alim olmasının anlamı yoktur. Bilakis O'nun alim olması demek ilim sıfatının O'nunla var olması demektir. Fakat sıfatın Allah'ın kendisi veya kendi dışında olmamasına gelince:
      Allah'ın sıfatları zatının aynı/özdeşi değildir. Çünkü akıl, niteliğin nitelenenden başka olmasını gerektiriyor. Sıfat, zattan/kendi özünden fazla bir manadır. Çünkü o, Allah'ın sıfatıdır, Allah'tan başka değildir. Öyleyse sıfatlar, ne şeydir, ne zat(öz)tır ne de ayn(madde)'dır/ cevherdir. Sıfat ancak zatına ait bir vasıftır. Sıfat Allah'ın zatı olmamakla beraber Allah'ın dışında da değildir. Bilakis Allah'ın sıfatıdır. Ancak Mutezile'nin; her sıfatın kendi kendine var olduğunu söylersen İlahlar çoğalır sözüne gelince:
         Bu durum sıfat zat olduğu zaman geçerli olur. Oysa sıfat, kadim zatın vasfıdır. Zatın bir şeyle vasıflanması ise zatların çoğalmasını gerektirmez. Ancak tek bir zatın birçok sıfatının olduğunu gösterir. Bu nedenle sıfatların çoğalması vahdaniyeti yok etmediği gibi ilahların çoğalmasını da gerektirmez.
        İşte böylece Ehl-i Sünnet Mutezile'ye karşı aklen, Allah'ın sıfatlarının zatının dışında olduğunu ispatlamış oldu. Sıfat O'nun zatından başka bir şeydir. Çünkü sıfat ile mevsuf başka başka şeylerdir. Fakat sıfat mevsuftan ayrılmaz. Ardından da bu ezeli sıfatlardan her birinin ne anlama geldiğini açıklayarak şöyle dediler:
       İlim sıfatı ezeli bir sıfat olup ilimle ilgili bir olay olduğunda bilinenler ortaya çıkar. Kudret sıfatı da ezeli bir sıfattır. Kudret sıfatı ile ilgili olaylar esnasında güçleri etkiler. Hayat da ezeli bir sıfattır ve diri olanın sıhhatli olmasını gerektirir. Kudret kuvvet demektir. İşitmek, işitilenlerle alakalı ezeli bir sıfattır. Görmek, görülenlerle alakalı ezeli bir sıfattır. Hayal ve vehm/kuruntulanma yolunu kullanmadan, duyuların etkisi altından kalmadan ve hevanın aracılığı olmaksızın bu sıfatlarla tam olarak idrak eder. İrade ve meşiet diri olanda var olan bir sıfattır. İrade ve meşiet sıfatıyla kudretin bütüne nisbetin birbirine denk olmasıyla, herhangi bir vakitte, takdir edilenlerden birinin gerçekleşmesinin tahsis edilmesini gerektirmektedir. Kelam da ezeli bir sıfat olup Kur'an diye isimlendirilen kelam sıfatının bir ifade şeklidir. Allahu Teâla, seslere harflere ve bu kelimelerden meydana gelen cümleleri tertip etmeye muhtaç olmayan bir kelam ile mütekellimdir. Bu nedenle Kelamın zıddı olan konuşamamak ve dilsizliğin ondan nefyedilmesi gerekir. Allahu Teâla bir tek kelam sıfatı ile emreder, nehyeder ve haber verir. Emrettiği, nehyettiği ve haber verdiği herkes kendinde bir mana görür ve sonra da o manaya delalet eder.
       Ehl-i Sünnet, Allah'a ait ezeli sıfatları ispatladıktan sora Allah'ın sıfatlarının ne anlama geldiğini de böylece açıkladı. Ancak Mutezile, Allah'ın sıfatlarının bu anlama geldiğini kabul etmez. Zira Mutezile, Allah'ın zatından ayrı sıfatları olduğunu kabul etmeyerek şöyle der:
         Allah'ın kadir, alim ve muhit olduğu ispatlandığına göre, Allah'ın zatında ve sıfatında da herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Değişiklik sonradan yaratılanların sıfatlarındandır. Allahu Teâla ise bundan münezzehtir. Bir şey, yok iken bir şeyi var ediyor, var iken de yok ediyorsa ve Allah'ın kudreti ve iradesi her iki olaya da taalluk ederek yok olan bir şeyi var etmiş ve var olan bir şeyi de yok etmiş ise, kadim olan ilahi kudret hadis olan bir şeye nasıl taalluk eder ve onu meydana getirir? Onu niçin bu zamanda maydana getirdi de başka bir zamanda meydana getirmedi? Daha önce ilgilenmediği bir şeyle ilahi kudretin sonradan ilgilenmesi, ilahi kudrette bir değişimin var olduğu anlamına gelir. Oysa Allahu Teâla'nın kudretinde sonradan herhangi bir değişimin olmayacağı kesinlikle sabittir. Zira değişimin olmaması kadim ve ezeli olmanın gereğidir. İrade konusunda da durum böyledir. Aynı şey ilim sıfatı hakkında da söylenebilir. İlim, bilinenin olduğu hal üzere açığa çıkması demektir. Malum zamanla değişebilir. Dalında asılı duran bir yaprak bir müddet sonra düşebilir. Yaş halde bulunan bir şey kurur, canlı olan ölür. Allah'ın ilmiyle şey ne halde ise o hal üzere açığa çıkar. Allah, olmadan önce bir şeyin ne hale geleceğini bildiği gibi, şu andaki halini ve yok olduktan sonraki halini de bilir. Durum böyle iken nasıl olur da Allah'ın ilmi varlıkların değişimi ile değişebilir? Olayların değişimi ile değişen ilim, sonradan var olan ilimdir. Allahu Teâla ise sonradan var olanlarla var olmaz. Sonradan var olanlarla alakalı olan da sonradan var olmuştur.
       Mutezile'nin bu itirazı üzerine Ehl-i Sünnet Mutezile'ye şöyle cevap vermiştir: ''Allah'ın kudretinin eşyayla ilgili iki yönü vardır: Birincisi; makdurun varlığını gerektirmeyen ezeli kudret. İkincisi ; Bilfiil makdurun varlığını gerektiren sonradan ortaya çıkan taalluk.
           Kudret, bir şeye taalluk ettiği/ilgi alanına aldığı zaman o şeyi var eder. Oysa o şey kudretin taallukundan/ilgi alanına girmesinden önce de var idi. Kudretin şeye taalluku/ilgi alanına alması ile şeyin var olması kudretin hadis olmasını gerektirmez. Kudretin daha önceden ilgilenmediği bir şeyle sonradan ilgilenmesi, kudrette değişiklik sayılmaz. Kudret her zaman ne ise odur. Bir şeye taalluk ettiğinde/ilgi alanına aldığında onu var eder. Değişen, kudret değil makdurdur. Kudret ise asla değişmez. İlim sıfatına gelince: İlmin taalluk/ilgi alanına alma imkânına sahip olduğu herşey bilfiil malumdur. Alimiyyeti gerektiren şey Allahu Teâla'nın zatıdır. Malumiyyet ise eşyanın zatlarıdır. Allahu Teâla'nın zatı bütün eşya için eşit seviyededir. İlim, zata göre değişmez. Ancak izafet açısından değişme olur ki bu da caizdir. Muhal olan ise, bizzat ilim sıfatının ve kudret gibi diğer kadim sıfatların değiştiğini kabul etmektir. Bu sıfatların kadim olmaları taalluk/ilgi alanına girdikleri şeylerin de kadim olmalarını gerektirmez. Bu sıfatlar kadim olup sonradan olanlara taalluk edebilirler.
      İşte böylece bir taraftan kelamcılardan Mutezile, diğer taraftan da Ehl-i Sünnet arasında "Kaza ve Kader" meselesinde olduğu gibi Allah'ın sıfatları konusunda da bir tartışma patlak verdi. Ancak ne gariptir ki, kelamcılar arasında patlak veren tartışmalar daha önce de Yunan filozofları arasında patlak veren tartışmaların aynısıdır. Yunan filozofları daha önce yaratıcının sıfatları ile ilgili bu noktalar üzerinde durmuşlar, Mutezile de onların üzerinde durdukları bu konulara Allah'a olan imanları ve tevhid inancına dair görüşleri çerçevesinde Yunan filozoflarına cevap verme düşüncesi ile bu konuları gündeme getirmişlerdir.
       Kısaca anlatmak gerekirse;
sadece ve sınırsız olarak Allah'ta bulunan başka varlıklarda olmayan sıfatları

Vücud: Allah'ın var olması.

Kıdem: Allah'ın başlangıcı olmaması, ezelden beri var olması (ezelî olması).

Bekâ: Allah'ın sonu olmaması, sonsuz olması (ebedî olması ).

Vahdâniyet: Allah'ın bir ve tek olması.

Muhâlefet ün lil-havâdis: Allah'ın sonradan yaratılanlara benzememesi, eşi ve benzerinin bulunmaması.

Kıyam bi-nefsihî: Allah'ın kendi kendine var olması, var olmak için hiçbir varlığa, hiçbir şeye ihtiyacı olmaması.
        
Allah'ta sınırsız olarak bulunup ,yarattığı varlıklara ve özellikle çok sevdiği için sınırlı olarak insanlara verdiği sıfatlar

Hayat: Allah'ın ölümsüz hayatı vardır, diridir, canlıdır

İlim: Allah her şeyi bilir. (insanlar da bilir ama her şeyi bilemezler, bilgileri sınırlıdır.)

Semi: Allah, her şeyi duyar (işitir)

Basar: Allah, her şeyi görür

İrade: Allah'ın sonsuz iradesi vardır, istediği şeyi diler ve o, olur.

Kudret: Allah'ın sonsuz kudreti vardır, her şeye gücü yeter.

Kelâm: Allah, konuşur.( Peygamberler, melekler ile ve insanlar ile konuşur.)

Tekvin: Allah, her şeyi yaratandır.

 
 
  Bugün 15 ziyaretçi (20 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol