GAVS VELİ-ÜL AZAM ABDULLAH HAZRETLERİ ''KS.''
  O) MÜSLÜMAN OLMAYANLARLA İŞBİRLİĞİ YAPMAK
 

             Müslüman olmayanları dost edinmek ve [Müslümanlara karşı] onlara yardım etmek üç kısma ayrılabilir:
İlk olarak, genel, tam ve koşulsuz bağlılık göstermek. Bu durum bir Müslümanı İslam dininin dışına çıkaran bir duruma işaret eder. Burada kastedilen kişiler, inançsızlık açısından müşrikleri destekleyenlerdir.
Allahu Teala’nın ayetleri buna delildir:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”(1)
            Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.” (2)
            İbn Kesir bu ayetleri şu şekilde açıklamıştır:
Allahu Teala inanan kullarına, müminlerin dışında kâfirleri severek onları destekçi ve dost edinmeyi yasaklamıştır. Sonra da bunu yapanlara ceza tehdidi mahiyetinde şöyle seslenmiştir: “Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur.” (4) Yani bu konuda her kim Allah’ın yasağını çiğnerse, o kişi Allah’tan uzaktır. Allahu Teala, “Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin.” buyururken, “Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.” noktasına da değinmiştir. Ve Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [Nisa 144] Allahu Teala yine buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez…” Ardından Allahu Teala, muhacir, ensar ve bedevilerden iman edenlerin birbirlerine olan dostluklarını zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: “Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır.” (3)
             İbn-i Cerir el-Taberi şöyle demiştir:
Her kim onlara bağlılık gösterir ve müminlerin aleyhinde yardım ederse, o zaman bu kimse onların dinine ve inancına mensup olan insanlardandır. Aslında, hiç kimse bir kişinin kendisinden, dininden ve de bağlı olduklarından hoşnut olmadıkça onu dost edinmez. Eğer bu kişiden ve onun dininden hoşnutsa, o zaman onun karşı olduğu ve kızgınlık duyduğu ne varsa düşmanı görür ve onun gibi insanların otoritesi altına girer.
Bu konuda Abdullatif ibn Abdurrahman ibn Hasan El-Şeyh’in görüşleri şu şekildedir: Peygamberin sünneti bunu açıklamış, [onları dost edinenlere] onlarla tam anlamıyla dostluk ve bağ kurmaya bir sınır ve kısıtlama getirmiştir.
             Abdurrahman es-Sadi ise “Eğer ortada tam bir teveccüh gösterme durumu var ise, o halde bu inançsızlıktır [küfre girmektir] ve bunun nasıl ki ciddiyet boyutu daha az olanı varsa, çok ağır derecede olanları da vardır.” demiştir.
İkinci olarak, bunu yapması için korku ya da benzeri gibi geçerli bir sebebi olmaksızın dostluk kuran ve destekçi olan kişi için bu dostluk, kazanç sağlamak uğrunadır; bu haramdır fakat küfür değildir.
Bunun ispatı Buhari, Müslim ve diğerlerinden rivayet edilen Hatıb İbn Ebi Beltea’nın yazdığı bir mektupla Hz. Peygamber’in [SAV] Mekke seferinin hazırlığını Kureyş’e haber vermesini konu alan hikâyesidir.
             Hz. Peygamber [SAV] bir savaş yapmak istemediğinden, Kureyş’i hazırlıksız yakalayıp bir anlaşma yapmaya zorlamak için Mekke’nin fethine hazırlık yapmakta olduğunu gizli tutuyordu. Hatıb mektubunu, onu saç örgüsünün içine gizlemiş olan bir hizmetçi ile gönderdi. Allah, Peygamberini [SAV] durumdan haberdar etti ve o da Ali, El-Zübeyir ve El-Mikdad’ı onu yakalamaları için gönderdi ve onlara “Hah Bahçesi’ne vardığınızda yanında mektup bulunan deve üzerinde bir kadın bulacaksınız. Mektubu ondan alıp bana getirin.” dedi. Mektup kendisine takdim edildiğinde “Ey Hatıb, bu nedir?” diye sordu. O da “Ey Allah’ın Resulü, bu hususta benim hakkımda hüküm vermekte acele etme! Ben Kureyşliler’den değilim ama yakın bağlantılarım var. Muhacir                        Müslümanlar gibi, Mekke’de ailem ve mallarımı koruyacak kimsem de yok. Ben bunu Kureyş’in ileri gelenlerini bir minnet altında bırakmak ve böylece ailemin korunmasını sağlamak maksadıyla yaptım. Yoksa bunu küfre saptığım veya dinimden (İslam’dan) döndüğüm için yapmış değilim” dedi. Allah’ın Resulü “Hatıb doğru söyledi” buyurdu. Hz. Ömer Hz. Peygamber’den [SAV] Hatıb’ı öldürmek için izin istedi fakat o buna izin vermedi. Bu hadise üzerine Allahu Teala, şu ayet-i kerimeyi indirmiştir:
“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar.”
             İbn-i Hacer şöyle demiştir:
Hz. Ömer, Hatıb ibn Ebi Beltea’nın hadisesi üzerine:
“Ey Allah’ın Resulü, bırak da şunun boynunu vurayım!” dedi. Rasulullah’ın [SAV] Hatıb’a inanıp onu doğrulamasına rağmen, Hz. Ömer’in bunları söylemesinin gerekçesi sadece kuvvetli imanı ve ikiyüzlülük atfedilen kimselere olan nefretiydi.
             Hz. Ömer, Rasullullah’ın [SAV] emrine ters düşen bir iş yapanın öldürülmeyi hak ettiğini düşünüyordu, ancak bunu açık bir şekilde dile getirmediği için izin istedi. Onun için ‘ikiyüzlü’ kelimesini, açıktan yaptığı ile içinde gizlediğinin farklı olmasından dolayı kullanmıştı. Hatıb’ın bu yaptığının gerekçesi sadece bunun herhangi bir zarara yol açmayacağına inanıyor olmasıydı. Taberî’nin bu hadise hakkında Hâris ibn Ali’den naklettiğine göre: “Hz. Peygamber [SAV]: ‘O Bedir Savaş’ına katılmıştı değil mi?’ dedi. [Hz. Ömer] cevap verdi: ‘Evet ama o yeminini bozdu ve size karşı düşmanlarınıza yardım etti’.”
             İbn Hazm şöyle demiştir:
Sınır şehirlerinden birinde yaşayan bir Müslüman ise savaş halinde bulundukları müşriklerden kendi isteğiyle yardım istemiş ve müşriklerin gücünü, kendisine karşı olan Müslümanlara karşı savaşmak ya da onların mallarını almak ya da onları tutsak etmek için kullanmıştı; eğer o Müslüman iktidar olsaydı ve müşrikler de ona tabi olsaydı o zaman o kişi itaatsizliğin zirvesinde zelil olurdu, ancak Kur’an’da ve icmada kendisinin kâfir ilan edilmesini gerektiren bir şey olmadığından, böyle davranmakla kâfir olmaz.
Muhammed Reşid Rıza ise bu konuda “eğer Hakim olan Allah Hatıb’a müşrikleri desteklemesinden dolayı kafir olduğu hükmünü vermediyse, yasağın özü budur” demiştir.
              Bu nedenle, fıkıh âlimleri, bir mürtet hakkında hüküm verme konusunu ele alan kitaplarının bölümlerinde, destek verme ve dost edinmeyi kişiyi İslam dininden çıkaran durumlar arasında saymamışlardır. Bu, Kitab el-İkna ve açıklamasını, el-Muğnî, ve diğerlerini okumak isteyenler için açıklayıcı olacaktır.
              Allah’ın şu ayetinde Hatıb’ı iman eden diye adlandırdığına dikkat edilmelidir: “Ey iman edenler, dost edinmeyin …” Bu onun bu eylemi yapmakla, Allah’ın “Onlara sevgi göstererek” ve “gizli muhabbet besleyerek” dediği halde inkâr etmiş de olmadığını gösteriyor.
Üçüncü olarak: Bu dost edinme durumuna kâfirlerin ve benzeri şeylerin korkusu sebep olduğunda caiz hükmü verilmiştir.
              Allahu Teala’nın ayetleri buna delildir:
“…ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır.” (4)
Bu ayete İbn Kesir şöyle bir mana vermiştir:
Bazı yerlerde ve vakitlerde onların kötülüğünden korkanların, niyet ve içtenlikle değil de dış görünüşüyle [onları dost edinerek] onlardan sakınma hakları vardır. Nitekim Buhârî, Ebu Derdâ’nın “Biz bazılarının yüzüne gülerdik. Hâlbuki kalbimiz onlara lanet okurdu.” dediğini nakletmiştir.
Bu ayet için Muhammed Reşid Rıza’nın yorumu ise şöyledir:
             Dinde bilgisizce söz söyleyen ve Kur’an-ı Kerîm’i arzularına göre tefsir edenler, Al-i İmran Suresi’nin bu ayeti ve “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.” (5) ayetleri gibi genel ve özel yasaklama içeren ayetlerin, Müslümanların -kendi yaralarına dahi olsa- başkalarıyla ittifak veya antlaşma yapamayacağına delalet ettiğini iddia etmektedirler. Onlar bu şekilde düşünürken, Hz. Peygamber’in [SAV] şirk üzere oldukları halde Huzâa [kabilesi] ile anlaşmalı olduğunu gözden kaçırmaktadırlar. Cahillikleri sebebiyle din adına taassup gösteren bazıları, Müslüman’ın bir gayri Müslime iyi muamelede bulunmasının, onunla iyi geçinmesinin veya her hangi bir işte ona güvenmesinin bile caiz olmayacağı görüşündedirler.
             Aynı şekilde, Müslümanların yöneticilerinin olası bir zararı engelleyerek müminlerin menfaatini sağlamak ya da bir kazanç elde etmek açısından, Müslüman olmayan ülkelerle ittifak kurması caizdir.
Bu sebeple birinin gayrı Müslimleri dost edindiğini ve onlara destek verdiğini, ve bunun üç türünden birini de uyguladığını görürseniz aceleci davranmayıp Allah’tan korkmalısınız çünkü ihtiyaten yanlış bir şey yapmamak, yasak bir şey yememek gibi yine ihtiyaten bir Müslümanın dinden çıktığını söylemekten sakınmak da kişinin üzerine hak olduğundan, bunu görenin o meselenin aslını ve iç yüzünü bilmesi zorunludur. Ülkelerin diğer ülkelerle ve yöneticilerin muadilleri ile arasındaki ilişkiler ile alakalı kamusal önem taşıyan bu konular hakkında hüküm vermede ilim talebesi olan herkes hak sahibi değildir.
            Aksine bu, daha çok, yöneticiler ile doğrudan ilişkisi olan ve durumun aslını bilen üst düzey âlimlerin işidir. Çoğu zaman kamuoyuna yansıtılanlar olayın gerçek boyutları değildir. Bu nedenle müftü, öncelikle hastalığı inceleyen ve sonra da ilacın reçetesini yazan bir doktor gibidir. Ve bazı hüküm vermek isteyenler de tıpkı eczacılar gibidir: kitabi bilgiye sahiptirler ancak bu kitabi bilgiyi duruma göre hayata geçiremezler.   Kamusal önem taşıyan konularla alakalı bireysel kararlar [hükümler] bölünme ve anlaşmazlık çağrısı ile sonuçlandığı gibi, ümmetin bir araya gelip bir görüşte birleşmeye fazlasıyla muhtaç olduğu bir zamanda da ümmetin anlaşmazlığına ve parçalanmasına yol açmaktadır.
           Her kim Peygamberin müşriklere karşı tutumunu ve onlarla ilişkilerini incelerse, bu metinlerin anlamını ve Müslümanların menfaatlerine nasıl önem verdiğini ve olumsuz sonuçları önlemede bunların nasıl dikkate alındığını anlamış olur.
           Peygamber’in [SAV] Hudeybiye’de on yıllık bir süre için Kureyş müşrikleri ile bir antlaşma yaptığı aşikârdır. Bunu yaparak, onlara müşrik olarak Mekke’de kalabilme ve Allah’a şirk koşma ve dikilmiş putlarıyla Kabe’yi kötüye kullanma imkanı vermiş oldu. Antlaşma ayrıca Sahih-i Buhari’de belirtilen şu noktaları da kapsıyordu: Süheyl bir şartla Rasulullah ile arasındaki antlaşmayı sonuçlandıracağını söylediğinde Rasulullah onun bu şartını kabul etti ve bu yüzden aynı gün Ebu Cendel ibn Süheyl’i, babası Süheyl ibn Amr’a geri gönderdi ve Müslüman olduğu halde bu süre içerisinde geri gönderdikleri haricinde erkeklerden hiç kimse Rasulullah’a geri [Mekke’den] gelmedi.
          Oysaki eğer Peygamber’den [SAV] sonra gelen bir yönetici aynı şeyi yapsaydı ve Müslümanları geri göndererek müşriklere teslim etseydi, ilim isnat edilen bazı kişiler onun kâfir ve zındık olduğu hükmünü vereceklerdi.
Bu nedenle benim genel olarak Müslümanlara ve özellikle de ilim talebelerine tavsiyem, Müslümanları kendi aralarında ayrılığa düşüren sebeplerden korunmalarıdır çünkü bunlar pusuda bekleyen düşmanlarımızın çıkarlarına hizmet eden durumlardandır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.” (6)
         1 Kur’an-ı Kerim, Maide Suresi, [5]:51. ,2 Kur’an-ı Kerim, Mumtehine Suresi, [60]:1. ,3 Kur’an-ı Kerim, Enfal Suresi, [8]:73. ,4 Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran Suresi, [3]:28. ,5 Kur’an-ı Kerim, Maide Suresi, [5]:51. , 6 Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran Suresi, [3]:101.
         Bizler bütün çabamızı görüş birliğine varmak ve saflarımızı bir tutmak adına harcamalıyız. ( Gavs Veli-ül Azam Abdullah Hz. 'KS.' )
 
 
  Bugün 71 ziyaretçi (80 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol