GAVS VELİ-ÜL AZAM ABDULLAH HAZRETLERİ ''KS.''
  TEVBE ( TÖVBE ) ETMEK
 

            Tevbe; kulun işlediği küçük veya büyük günahlardan, yüce Allah'a karşı pişmanlık duyup da onları tekrar işlemeyeceğine dâir azm edip içinden söz vermesidir. İşlenen günahlardan hemen ve mühlet vermeksizin tevbe etmek vâcibtir. Tevbe sadece Rabbimizin rızasını kazanmak ve günahlarımızdan kurtulmak için yapılır. Başka herhangi bir amaç için yapılan tevbelerin Rabbimizin katında hiçbir değeri olmaz ve kabul olunmazlar.
            Kişinin bilâhare şeytan ve nefsine yenik düşüp de tekrar günah işlemesi, onun yeniden tevbe etmesine mâni ve engel değildir. Önemli olan kulun önceden kötü hesâb içerisinde olmamasıdır.
           Tevbe'nin dört şartı vardır.
1- İşlenen günahtan pişmanlık duymak.
2- Pişmanlık duyulduğu anda günahı bırakmak.
3- Söz konusu olan günahı tekrarlamamaya azm etmek.
4- İşlenen günah kul hakkı ise ve hak sahibi hayatta ise, ondan ya helâllik dilemek yada hakkını ödemek.
           Hayatta değil ise, hakkını -ulaşabilirse- vârislerine vermek, ulaşamazsa o hakkı hak sahibi adına ve hayrına tasadduk etmek.
           Kul hakkı maddî değil de ma'nevî ise ve hak sahibinden helâllik dilenecek nitelikte değil ise, örneğin biriyle zinâ edilmişse, onun eşi yada babası gibi yakınından helallik istenemeyeceği için, bu günah işleyenin boynundan düşmez. Ancak mahşer'de ve mizan'da, bu günaha karşı daha ağır gelebilecek sâlih ameller kazanılarak tedârikte bulunmak gerekir.
Günahın açıklanarak af dilenmesi halinde, fitne ve zarar meydana gelecek endişe ve korkusunun bulunduğu durumlarda, günahı açıklamaksızın ve üstü kapalı genel ifâdelerle helâllik istemenin geçerli olup olmayacağı konusunda iki farklı görüş vardır. Bir görüşe göre bu helâllik geçersiz, diğer görüşe göre ise geçerli ve yeterlidir.
           Tevbe İle İlgili bazı ayetler şunlardır;
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 37)
Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca Yaratan(gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)
"Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin." (Bakara Suresi, 128)
Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 160)
Allah'a, Peygambere, Ahiret gününe ve İslam'ın emrettiği diğer hususlara inanan bir kişi, işlediği günahlardan dolayı kesinlikle ümitsizliğe kapılmamalı ve ilahi rahmetten ümidi kesmemelidir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: 
"Ey Muhammed, de ki; Ey kendilerine kötülük edip aşın giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidiniz! kesmeyin. Doğrusu Allah, günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır. Merhametlidir."[1] 
        Peygamber Efendimiz de mü'minleri sık sık tevbe etmeye davet etmiştir.Tevbe ile ilgili bazı hadis-i şerifler de şunlardır;
- Abdullah İbnu Mes'ud (ra) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (sav)'den di, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Facir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır. Sonra dedi ki: "Ben Resulullah (sav)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır." Müslim'in bir rivayetinde şu ziyade var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim"
Ravi: Haris İbnu Süveyd
Kaynak: Buhari, Da'avat 4; Müslim, 3, (2744); Tirmizi, Kıyamet 50, (2499, 2500)
 
- Saffan İbnu Assal el-Muradi (ra) bize, Resulullah (sav)'in şöyle söylediğini rivayet etti: "Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle kırk veya yetmiş senedir. Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı, işte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır."
Ravi: Zirrü'bnü Hubeyş
Kaynak: Tirmizi, Da'avat 102, (3529)
 
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder."
Ravi: Ebu Hüreyre
Kaynak: Müslim, Zikr 43, (2703)
          Bundan dolayı, günahkar kişi işlediği günahların büyüklüğüne değil, Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin genişliğine bakmalıdır. 
 
 
  Bugün 8 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol